Birçok kişi yaşadığı bu problemleri oturuş problemlerine, yoğun iş temposuna, düzensiz yemekten kaynaklandığı düşünmektedir. Elbette bu durumlar bu problemlere yol açmaktadır. Fakat hastalığın bir sonuç olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Rahatsızlıklarımız birçoğu psikosomatiktir. Anda kalamıyorsak, sürekli sorumluluk alıyorsak, duygularımızı dışa varamıyorsak, sürekli stresliysek ve düşüncelerin içinde boğuluyorsak nasıl oturduğumuza odaklanamayabilir, farkında olmadan çok yemek yiyebilir ve bedenimizi unutabiliriz. Her hastalığın önce ruhta başlayıp daha sonra vücuda sirayet ettiğini bilmemiz gerekmektedir. Ağrıyan bedenimiz aslında kendimizle ilgilenmemiz için bize bir çağrıda bulunur. Bu zorlukları bir fırsat olarak görebilir kendimizi anlama yolculuğuna başlayabiliriz.
Duygu, düşünce ve bedenimiz bir bütündür. Sokakta sevdiğimiz bir insanla karşılaştığımızda heyecanlanabilir ve kalbimiz atabilir. Sevmediğimiz bir insanla aynı ortamdayken gerilebilir ve yüzümüz kızarabilir. Görüldüğü üzere yaşadığımız birçok olayda duygu, düşünce ve beden bir bütün olarak tepki verir. Bunların birbirinden bağımsız ilerlediğini düşünmek kişinin ruh sağlığına odaklanmasını engeller.
Duygu ve düşünceler belirgindir. Ne hissettiğimizi bazen tanımlamakta güçlük çekebiliriz. Düşünceler ardı ardına belli belirsiz şekilde gelebilir ve onları yakalamak kolay olmayabilir. Oysa esas olan bedendir. Beden somuttur. Bedenimizin bize ne anlattığına kulak verirsek kendimizi daha iyi anlayabiliriz.
Bedenimizin bir dili vardır. Yaşadığımız duygusal ve düşüncesel zorlukların bedenimize yansıma biçimini birkaç örnekle açıklayalım. Örneğin sürekli çevresinin sorumluluğunu alan kişiler veya mükemmeliyetçi kişiler sırt ağrısı yaşayabilir. Bu taşıdığı psikolojik yükün bedene yansımasıdır. Bedeni artık ona daha fazla yük kaldıramayacağını anlatır. Eğer bedenine biraz daha kulak vermezse beden şiddetini daha da arttırır ta ki kişi bunu duyup değiştirene kadar. Sürekli geleceği düşünen kaygılı kişiler baş ağrısı yaşayabilir. Bir saatten sonra işin içinden çıkamadığını hissedebilir ve bu sefer migren atakları ile karşı karşıya kalabilir.
Küçükken bizim psikolojik dişimiz yoktur. Ailemiz ve çevremiz tarafından bize verilen şeyi çiğnemeden yutarız. Gelecekte çiğnemeden yutulan şeyler kişiye zarar verebilir. Nasıl ki reflü, mide ağrısı bir hazımsızlık problemi olabilirse kişinin psikolojik olarak hazmedemediği şeylerde bu fizyolojik şikayetlere yol açabilir. Sınav çağındaki bazı çocuklar sürekli karın ağrısı çeker. Bu çocuklar başarmak ister. Başarınca görüleceğini ve takdir edileceğini düşünür. Başarmazsa yargılanacağını düşünen çocuk kaygılanmaya başlar. Bu çocuğun çevresi tarafında öğretilen çiğnemeden yuttuğu davranışların bulunması gerekebilir.
Psikolojik Danışman Ekrem Çağr